Yapay zekâdan bahisle göç yazılarımıza giriş yapalım ve Ulus Baker’den söz edelim.
Bu gün dünyada psikolojik travmaya yol açan; yapay zekâ dolayısıyla takriben bir buçuk milyon insanın zorunlu göçe tabi tutulması, ya da kelimenin tam anlamıyla KAÇIRILMIŞ olmasıdır. Bu konuya mutlaka eğilmemiz lâzımdır.
Kısaca yapay zekâ insan zekâsını taklit eden, ancak tehlikeli yanı, yapay zekânın elde ettiği bilgileri yineleyerek sürekli kendisini geliştirebilen sistem olmasındadır. Nasıl tehlikeli olmasın? Bilgisayar sisteminin öğrenme ve sorun çözme gibi temel fonksiyonlarını taklit edebilmektedir. Bu haliyle yapay zekâ üst insan gibi ürkütücüdür. Oyunlar, akıllı ev sistemleri, ses tanıma, görüntü işleme, tercüme ve araç kullanma hizmetlerinde faydalanılan yapay zekâ teknolojisi en çok askerî alanlarda kullanılmakta olup şüphesiz asıl mesele budur.
Bence yapay zekânın en tehlikeli yanı, insan zekâsı için söz konusu olmayan, cihazlarla görüntülenip kontrol edilebilmesidir.
Ne demiştik; bir buçuk milyon zeki insan, büyük devletler arasında zorunlu göçe uğrayarak kaçırılmaktadır. ABD, Çin, Rusya, Almanya, İngiltere ve Fransa, hatta Türkiye gibi büyük devletler, yapay zekâ milyar dolarlık yatırımlarını gizli ve açık bir şekilde dillendirmektedir. Algılama, öğrenme, düşünme, fikir yürütme, kavramlara ilişkilendirerek bağlama, sorun çözme, iletişim kurma ve karar verme kabiliyetlerine sahip yapay zekâyı anlayabiliyor muyuz? İHA ve SİHA lar neticede yapay zekâ ürünü değil midir?
“İngiliz Emperyalizmi vaktiyle Osmanlıda her petrol kuyusunun başına bir hilafet, bir devlet ve bir emir geçirip harita üzerinde bir cetvelle düz çizgiler halinde sınır çizebiliyordu” Bu antiemperyalist söylem: ODTÜ hocası, sosyolog ve filozof rahmetli Ulus Baker’e aittir.
1960 doğumlu olup 2007 yılında 47 yaşında kaybettiğimiz ve bu yüzden pek bilinmeyen Ulus Baker’den söz ediyoruz.
Spinoza, Kant ve G. W. Leibniz felsefelerini dilimize kazandıracak derecede filozof olan ve “Aşındırma Denemeleri” kitabıyla Deleuze ve bizim milli enişte Muhittin Arabi ile eş tutulan Spinoza’nın, çevirilerini yapabilecek seviyede konuya hâkimdir rahmetli. Baker’in diğer kitaplarına geçmeden önce, meşhur mc2 formüllü Albert Einstein ’ın “Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum” itirafını ondan öğrendik.
Ulus Baker’in ölümünden sonra “Beyin Ekran” kitabı derlenmiştir. Yazılarının bileşkesi olarak “düşünen” bir kitaptır. Felsefe de, sosyoloji de, çeviri de, yapay zekâ da sanki Ulus Baker’dir.
Diğer kitapları “Dolaylı Eylem”, “Yüzeybilim-Fragmanlar”, “Sanat ve Arzu” adıyla yayınlanmıştır.
Böbrek ve kalp yetmezliğinden ölen Ulus Baker, Kıbrıs Lefkoşa’da defnedilmiş olup babası psikiyatrist Sedat Baker’dir. Annesi Kıbrıs’ın önde gelen şair hanımlarından Pembe Marmara’dır. Bu şaire hanıma birkaç paragraf ayıralım:
Ellili yıllarda meşhur şairimiz Ümit Yaşar Oğuzcan ile büyük aşk yaşayan ve beş yıla yakın nişanlı kalan Pembe Hanımın ve Oğuzcan’ın aşk şiirleri ortadadır. Ancak kekeme, kısa boylu ve çirkin sayılan Oğuzcan, Kıbrıs Türkü bu aileden kabul görmez. O yıllarda siyasi sebeplerle Adana’da yaşayan Ümit Yaşar şairimiz, Lefkoşa’da yaşayan nişanlısı ile zaten görüşememektedir. Nişan atılır. Ümit Yaşar Oğuzcan deyince hemen aklımıza 23 kez intihar teşebbüsü gelir. Lakin şairimizin oğlu Vedat, 1973 yılında Galata Kulesinde intihar ederek bıraktığı mesajla “intihar öyle edilmez baba böyle edilir” demiştir.
Pembe hanım nişan bitince Sedat Bey’le evlenir ve Ulus Baker’i Leningrad’da ve 35 yaşında iken dünyaya getirir. 31 Ocak 1984’ten itibaren Ulus Baker’i annesiz ve yalnız bırakarak dünyayı terk eder.
Biz çalışmamızı hakkındaki “Lefkoşa Sur İçi Ve Ulus Baker Göçebeliği 2018” Sıla Tanilli; yazı çalışmasını zikrederek noktalayalım.