Ethem GÜNEN


ethemgunen@hotmail.com
  Tüm Yazıları

GÖNLÜM ÜSKÜP’TE KALDI

Yorgun bir çalışma gününün akşamı  dinlenirken, oğlum” Baba  telefon sana” dedi. Telefonun ucundaki beyefendi

“Ethem Bey!”

“Evet, benim

“Ben Makedonya’dan Dr. Şenol Tahir, size bir müjde vermek istiyorum”. dedi

“Nasıl efendim” dediğimde. Şenol Bey

“Ethem Bey, Makedonya-Çalıklı Uluslararası Türk Dünyası Yetişkinler Şiir Yarışması İkincilik ödülünün size verilmesi jüri tarafından uygun görülmüştür. Sizi kutluyor ve Makedonya’ya bekliyoruz.”dedi.

Şaşırmış ve de sevinmiştim.

“Tabii ki katılmak istiyorum” dediğimde Şenol Bey Gazi Üniversitesinden uluslar arası Çalıklı Hıdırellez Şenliklerine katılacakların bulunduğunu ve onlarla irtibat kurarak Makedonya’ya gelebileceğimi söyledi. Ve samimice “sizi bekliyoruz” diye ekledi.

Ailem ve çocuklar haberi duyunca sevindiler. İki gün sonra davetiye metni elime ulaşınca biraz üzüldük. Çünkü, davetiye metninde yol masraflarının katılımcıya ait olduğu yazılıydı. O Pazar günü Türk Ocağı’nda Türkmenistanlı yazar Annaguli Nurmemmet’in 25. Sanat yılı kutlamaları vardı. Kutlamalara Eski Kültür Bakanı, Başbakanlık Başdanışmanı ve aynı zamanda Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı,kıymetli insan Sayın  Namık Kemal ZEYBEK Beyefendide katılıyorlardı.

Bir ara sayın Zeybek ile selamlaşıp sohbete başlayınca durumu kendilerine arz ettiğimde hiç tereddüt etmeden “Dostum gidip o ödülü yerinde almalı ve Evlad-ı  Fatihan topraklarını görmelisin” dedi.

İçim içime sığmıyordu. Artık bu değerli insan sayesinde o toprakları, altı yüz yıl o topraklarda hükümran olan Osmanlının eserlerini ve oralarda yaşayan bizden birer parça olan kardeşlerimizi görecektim.

Gazi üniversitesindeki arkadaşlarla görüştüğümde otobüsle gezerek, görerek gitmek istediklerini ve Bulgaristan konsolosluğundan gidiş-dönüş vizesi almak gerektiğini söylediler. Bir kere daha mutluluk duydum. Benim düşüncemde doğrusu buydu.

Otobüs Cuma akşam üzeri saat 17.00 de İstanbul’dan hareket ederek Kapıkule, Bulgaristan üzerinden ertesi  sabah saat 07.30 da Üsküp’te oluyormuş. İstanbul-Kars otobüs yolculuğunun 24 saat olduğunu düşününce bize bu kadar yakın olan bu toprakları ve oradaki kardeşlerimizi ziyaret edememiş olmanın ezikliğini ta iliklerimde hissettim. Her şey nasipmiş ve sebepsiz ekmek yenmezmiş, bunu bir kere daha anladım.

3 Mayıs Türkçüler günü tesadüf bu ya, sabah  ailem ve çocuklarla vedalaşarak İstanbul’a hareket ettim. İstanbul’da , Kosova’lı şair kardeşim Osman Baymak ile Gagauz Türklerinden Mihail Çakır Kütüphanesi Müdiresi Lüba Tanasoğlu Hanımefendi beni karşıladılar. Onlarla hasret giderip,sohbet ettikten sonra Ya Bismillah diyerek otobüsteki yerimi aldım Çok rahat ve güzel bir yolculuk olacağı baştan belliydi ve de öyle oldu.   

Bulgaristan Plovdiv’de mola verdik. Sıcak bir çay beni daha zinde kılmıştı.

Mola yerinden hareketten birkaç saat sonra ay ışığı altında rengarenk ışıklarıyla Sofya önümüzde duruyordu. Sofya’nın etrafında yarım tur atarak Makedonya’ya doğru hareket halindeydik ki uykuya dalmışım.

Uyandığımda Makedonya sınır kapısında ve oldukça yüksek bir bölgede olduğumuz sabahın ayazından belliydi.

Gün ışımaya başlamıştı. Her taraf yemyeşil ,çevredeki tepeler ormanlarla kaplı ve daha yüksek kesimlerde kar vardı. Makedonlar gümrük kontrolünü kendi vatandaşları üzerinde yoğunlaştırmışlardı.

 Çünkü, bu insanlar Makedonya’dan akşam otobüse binip, sabah İstanbul”da oluyor ,akşama kadar alışveriş yaparak, tekrar Makedonya’ya dönüyorlardı. Bu topraklarda yaşayan

Bizim tabirle İstanbul onlar için “su yolu” idi. Yemyeşil orman ve  çağıl çağıl akan ırmak boylarında süzülerek Uç Beylerinin ve Yahya KEMAL’ in unutamadığı şehir Üsküp’ e girdik. Üsküp Birinci Kosova savaşından sonra 1389 Yıldırım Beyazıd’ın orduları tarafından feth edilerek daha  sonra Menemen taraflarından getirilen yörükler bu topraklara  yerleştirilir.

Sanki, yıllardır tanıdığım aşina yüzlerle selamlaşıp, kucaklaşacağım şehire gelmiştim. Sabahın ilk ışıklarıyla şöyle çevreme bakındığımda Osmanlı’nın,Balkanlara gerçekten damgasını vurduğu görülüyordu. Evlad-ı Fatihan topraklarında gökyüzüne uzanan minareler atalarımızın nelere sahip olduklarının en bariz örnekleriydi. Üsküp, ulu camiiler,köprüler, ilim ve hikmet yuvası medreselerle donatılmıştı.

 Dr. Şenol Tahir’ i telefonla aradığımda Enver Bey isimli bir arkadaşın beni biraz sonra bulunduğum yerden alacağını söyledi. Enver Bey on dakika sonra iki arkadaşı ile beraber geldi. Hepsi ile samimi bir şekilde tanışıp selamlaştıktan sonra, Özel Yahya Kemal Koleji’ne hareket ettik. Okulun bahçesinde çayla sıcacık peynirli ve ıspanaklı Arnavut böreklerini afiyetle yedikten sonra aşağı yukarı iki saatlik yol olacağını söyledikleri festivalin yapılacağı Çalıklı’ ya doğru yola koyulduk.

Şoförümüz Türkiye’den gelip Üsküp’e yerleşen Zaman Gazetesi Müdürü Enver Kamil Bey,arkadaşları aynı gazeteden yazar Enis Bey ve 58 yıldır Üsküp’ te Türkçe yayınlanan Balkan Türkleri’nin sesi, gözü ve kulağı Birlik Gazetesi yazarlarından Salim Abdullah Beyefendiydi. Yola koyulmakla beraber meraktan beni çatlatan soruları tek tek  ardı ardına sıralamaya başladım. Yol arkadaşlarım hiç erinmeden her soruya cevap veriyorlardı.

Yeşilin her tonuyla bezenmiş tepelerle çevrili vadide nazlı nazlı, kıvrıla kıvrıla akan ırmak bana hiçte yabancı gelmiyordu. Kırk yıllık tanıştı sanki. Elbette,bu o Vardar Nehriydi. Hani çocukluğumuzda, hiç görmediğimiz halde türkülerini zevkle söylediğimiz Vardar. Rumeli türkülerinin yiğit nağmeleri dudaklarımdan dökülüverdi.

         “Vardar ovası, Vardar ovası

           Kazanamadım sıla parası”

Hemen kıyısında mola verip tertemiz havasını içimize çekip  buz gibi kaynak suyu içerek  soluklandık. Üzüm bağları arasında Veles (Köprülü ) üzerinden bir saat sonra Çalıklı’ ya girdik.

Köyün girişinden itibaren işportacılar,köfteciler ve çeşit çeşit satıcılar yol kenarlarını kaplamıştı. Sanki Mahmutpaşa, tam bir bayram havası. Köyün Namık Kemal isimli  ilkokuluna vardığımızda bizi festivalin başkanı  Dr. Şenol Tahir karşıladı. Birbirimize sarılıp Anadolu havası ile Balkan havasını bütünleştirerek selamlaştık. Yolculuğumuzun nasıl geçtiğini sorup, dinlenmemiz için yer gösterdi.

Festivalin resmi açılışı saat on sekiz idi. Arkadaşlar o zamana kadar çevredeki birkaç Türk köyünü ziyaret edebileceğimizi söylediler. Aramıza yeni bir dost katılmıştı. T.C Üsküp Büyükelçiliği Din müşaviri Dr. Durak Bey. Hep beraber ilk köy Dedeli’ ye çıktık. Tipik bir yörük köyü, her şeyi ile bizden bir parça. Tozlu yolları, başıboş hayvanları ve üstü başı perişan çocuklarıyla.

Köyde öğretmen Güner Yaşar kardeşimizin evinde biraz dinlenerek güzel bir sohbetten sonra müsaade istedik. Daha görmemiz gereken köyler vardı. Hareketimizle birlikte üzüm bağları arasından geçerek, kırk haneli bir dağ köyü olan Gökçeli’ ye çıktık. Kadınlar köyün meydanındaki çeşme başında ocakları kurmuş, tokaç ile çamaşır yıkıyorlardı. Örf, adet gelenek ve görenekleriyle tipik bir Anadolu köyüydü

Sohbetten sonra mavi ile yeşilin karışımı bir renk cümbüşü arasında  Doyran (Doyuran) gölü kenarında yol arkadaşlarımızdan Enis Beyin kayınpederinin evine vardık. Gölün Makedonya tarafında tek haneli Türk köyü Hasanlı varlığını sürdürüyormuş. Bu bana “Bir Türk Dünyaya Bedeldir.”sözünü hatırlattı.

Gölün karşı tarafı Yunanistan oluyormuş, Selanik’ in hemen üst taraflarında bulunduğumuzu söylediler. Evin hanımı ve kızları çiğ börekle buz gibi ayran ikram ederek hizmette asla kusur etmediler.

Çalıklı’ ya dönüşle birlikte Üsküp Büyükelçimiz Sayın Mehmet Taşer Beyefendi Makedon Kültür Bakan yardımcısı Hanımefendi  ve Edirne Belediye Başkanı Sayın Cengiz Varnatopu ve diğer misafirler ile selamlaşıp tanışarak festival alanındaki yerimizi aldık.

Tören alanı tıklım tıklım  idi. Makedonya’nın her tarafından Türk’ü , Arnavut’ u, Makedon’u, Boşnak’ı ve Pomak’ı tören alanındaki yerlerini almışlardı. Meselelerin üzerine birlik içinde gidilmesi,benlik davası güdülmemesi, düşmanların oyununa gelinmemesi gibi birlik ve beraberlik mesajlarının verildiği anlamlı konuşmalarla tören başladı. Bu festival komünizmin yok edemediği milli ve manevi değerlerle, her toplumun kendi kültürünü  yaşatmasının en bariz örneğiydi. Tören bitimi ile birlikte Vardar ırmağı kıyısında bulunan Gevgeli kasabasına hareket ettik. Otelimiz ırmak kenarında yemyeşil ağaçlar arasında bulunmaktaydı.

Yemekten sonra değişik ülkelerden gelen yazar ve şair arkadaşlar Sayın Doc. Dr. Hayati Yavuzer Beyin yönetiminde şiirlerinden örnekler sundular. Böyle bir ülkede benim okuyabileceğim şiir tabi ki “Tuna” oldu. Büyük bir alkış tufanı arasında yerime oturduğumda orta yaşlarda bir hanımefendi yanıma gelerek Roman’ya Türklerinden olduğunu ve Roman’ ya da “Tuna Mektupları” adlı bir dergi yayınladıklarını bu şiiri dergide yayınlamak istediği söyledi. Şiir kitabım, Gülten Abdula Hanımefendiye memnuniyetle  imzalayarak verdim.

 O gece rahat bir uykudan, sanki Vardar ırmağı kıyısında at koşturan yiğitlerin nal sesleri ile uyandım. Otelde yöreye has kuşburnu çayı, peynir ve reçelle kahvaltı yaptıktan sonra Çalıklı’ ya hareket ettik. Tören alanında ülkenin her tarafından  yarışma için gelen folklor ekiplerinin kıyasıya mücadelesi vardı. Folklor yarışmasından  sonra bu festival kapsamında ilk defa düzenlenen uluslar arası şiir yarışması sonuçları açıklandı. Ödülünü almak için sahneye davet edilen Türkiye’den tek kişi bendim

Benden hemen sonra Makedonya’da yaşayan Türk şairlerden Sayın Avni Engüllü Beyefendi ve diğer genç şair arkadaşlarla ödüllerimizi Dr. Şenol Tahir  ve Doc. Dr. Hayati Yavuzer Beyefendilerden aldık. Sahnede ilk şiiri ben okudum. Tabi ki bu ödül alan “Kesme Yollarımı Allah Aşkına” adlı şiirim idi.

Sonra genç Türk şair kardeşlerimiz şiirlerini okudular. Onları büyük bir coşku ile alkışladık. Onların teşvik edilmesi ve özendirilmesi  önemli idi. Yahya Kemal’ in torunları olan bu genç şair kardeşlerimizin daha nice başarılarını görmek istiyorduk.

Bizim ödül töreninden sonra folklor yarışması sonuçları açıklandı. Ödüle layık görülenler alkışlar arasında ödüllerini aldılar. Sıra Türkiye’den konser vermek için gelen Türk Halk Müziği sanatçılarındaydı. Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği sanatçısı bayan kardeşlerimiz festival alanını Anadolu ve Rumeli türküleri ile inlettiler. Sağanak yağmura rağmen festival alanındaki herkes sanatçılara büyük bir coşku ile eşlik ediyorlardı.

O günün akşamını otelimizde yemek ve sohbetle tamamladık.

Pazartesi sabahı Hayati Bey ve Bulgaristan Şumnu Üniversitesi’nden Haşim Akif Beyle beraber Üsküp’e hareket ettik  Yol boyunca sohbetimiz Balkanlardaki Türk toplumu üzerine oldu. Üsküp’e vardığımızda öğlen olmuştu ve Üsküp çok sıcak idi. Hayati Bey yazın sıcaklık ortalamasının kırk derece olduğunu söylediğinde şaşırdık. Haşim Akif’i Bulgaristan’a gideceği için otogarda bırakarak, Hayati Beyle dönüş biletimi almak için eski otogara gittik.

Taksi şoförümüz Arnavut’ tu, taksinin teybine bir İbrahim Tatlıses  bantı koyunca ortak yönlerimizin birinin de türkülerimiz  olduğunu anladık. Bilet işini hallettikten sonra Hayati Bey üniversiteye ben ise İlhami Emin Beyle buluşmak için Fatih Restorana hareket ettim.

Üsküp çok sıcaktı ve başım dönüyordu. Lokantada pilav ve salata yedim. Lokantanın tam karşısındaki bitpazarına alışveriş yapmak için girdiğimde satıcıların “Haydi müşteri haydi! ucuz” sesleri beni bir anda Maltepe pazarına götürdü.

Döndüğümde İlhami Emin Bey ve oğlu beni bekliyorlardı.

İlhami Bey “Haydi Ethem Bey, altı yüz yıllık tarihin ne kadarını üç dört saate sığdırabileceğiz bakalım.“dedi

Önce l.Sultan Murad Han’ın Uçbeyi Yiğit Beyin torunu İsa Bey Camii’ni (1392) ziyaret ettik. Camii bahçesindeki çınar ağacının gövdesi  ve yüksekliği karşısında hayrete düştüm. Rivayete göre camii ile yaşıtmış.

Yahya Kemal’in ilkokulu okuduğu Sultan Murad Camii ve yanındaki saat kulesi dimdik ayakta idiler.  İlhami Emin Beyle önünde fotoğraf çektirdik. Oradan Yahya Kemal’in iki savaş arasında gelip yazılarını yazdığı ve kaldığı  annesinin evini ziyarete gittik. Ama evin kapısını açan olmadı. İlhami Emin Bey bu evin Üsküp Fatihi Yiğit Paşa’nın torunlarından Kumbaracıbaşı ailesine ait olduğunu,Yahya Kemal ve Şarık Tara’nın annelerininde  bu sülaleye mensup olduklarını söyledi.

Gezimizin kalan kısmını bu şehirde dimdik ayakta bulunan yirmi bir camiiden bir kaçının ve bahçelerindeki şehitliklerin resmini çekmekle geçirdik.

Otobüsümün hareket saatine doğru otogara geldiğimizde Üsküp Üniversitesi Türkoloji Bölümü öğrencilerinin kendi yayınladıkları “Köprü” dergisini getirdiklerini ve beni yolcu etmek istediklerini gördüm. Sevinmiştim.

Otobüs, dostların el sallamaları arasında İstanbul’a hareket ettiğinde bir hoş olmuştum. Ne yalan söyleyeyim gözlerim doldu.

Gönlüm Üsküp’te kaldı.

*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.


 Okunma Sayısı : 982

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 308265
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.