Ayhan NASUHBEYOĞLU


ayhannasuhbeyoglu@gmail.com
  Tüm Yazıları

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YUNUS EMRE’ YE UZANAN YOL

Çin kaynakları Türklerden ilk olarak İÖ. 3. yüzyılda söz eder. Türkler Çin'in kuzey kesimlerinde Moğol oymaklarıyla birlikte yaşıyorlardı. Hunlular olarak adlandırılan bu topluluklar ordu biçiminde örgütlenmişlerdi. İÖ. 44 yılında Hun İmparatorluğu Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılarak Doğu Hunlular Moğolistan'a Batıllar da Aral'la Balkaş Gölleri çevresindeki bölümlere yerleştiler. Attila'nın dedeleri işte bu sonunculardır.(1) Bunların da kalıtları yerleşik düzene geçmiş Budizm'i onaylamış olan Gök-Türklerdir.

4. yüzyılda Gök-Türkler İran sınırlarından Mançurya'ya değin uzanan bölgelerde yaşıyorlardı. 4. Yüzyılda Gök-Türkler Bizanslılarla ilişki kurdular. 5. yüzyılda da artık sınıflı toplum oluşturularak Avrupa’yla beşeri ve ekonomik ilişkiler kurulmaya başlar.

Gök-Türklerin yerine kurulan Uygurlar yıkılır yıkılmaz, Türkmen Oymakları, Selçuklu Hükümdarı Alparslan 1071’de Bizans ordularını yenince, başlarında beyleri ve oymaklarıyla birlikte Anadolu’ya yerleşmeye başladılar. Cihannüma’da belirtildiği üzere Türklerin belli bir bölümü yerli kadınlarla evlendiler. Bu yerleşik düzenin coğrafyadaki adı Batılı Tarihçiler ’ce Türkkia (Türkiya)  diye adlandırılmaya başlandı. Bu adlandırılmanın tarih olarak 12. yüzyılın ortaları olduğunu da belirtmiş olalım. 13. yüzyıl’da Selçuklularla gelen halıcılık, kilimcilik, tarımsal üretim ilişkilerinin varlığından da bahsetmek gerekir.

Selçuk beyleri kimi oymakları Anadolu coğrafyasına bölerek yerleştiriyordu. Bunu kendi otoritesi için yaptığından düzenli bir ordu ihtiyacı da doğmuş oluyordu. Ordunun giderleri için de halktan vergi alınmaya başlandı.

13. yüzyılın başlarında Selçuklu hükümdarı İzzettin Keykavus’un ölümüyle (1220) yerine geçen Alaattin Keykubat Anadolu’da birçok yerleri almış, Moğollar Sivas’a kadar gelmişti (1231-1232). Bu arada Moğol istilasından kaçan Harzemliler Amasya ve Larende'ye (Karaman) yerleştiler. Devlete ağır vergiler ödemek zorunda olan halk bir yandan Moğollar’dan canını kurtarmaya, bir taraftan da Harzemlileri doyurmaya çalışıyordu. Bu sıkıntılı süreçte Karamanoğlu Mehmet Bey Konya’yı alır (1277). Bundan sonraki süreçte özet olarak “her yerde Türkçe okutulmasına” buyruk verir. Bu buyrukta “ Bundan böyle mecliste, meydanda, dergahta, bargahta, çarşıda, divanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır” der.

Bu süreçte Haçlı ordusunun bir bölümü de Kırşehir’e kadar gelmiştir.

Moğol yayılımı da Selçukluları derinden sarsıyordu. 1234 yılında Selçuklu’lar Kösedağ savaşında Moğollara yenilince egemenliklerini yitirdiler.  Erzincan, Sivas, Kayseri Moğolların eline geçti. Selçuklu Moğollara vergi vermek zorunda kalıyor. Bu süreçte Niğde, Luluva, Sivrihisar Selçuklu’ya başkaldırıyor (1299). Moğol yayılımı devam ederken bir taraftan da Anadolu’ya yeni Türkmen oymakları gelmeye devam ediyor. İşte Osman Gazi’nin soyu da bunlar arasındaydı.

1270 ten sonra Moğollar erki ellerine geçirip Türkmen oymaklarını batıya sürünce buralarda İzzettin ve Rüknettin devlet topraklarında Anadolu beyliklerinin kurulmasına sesini çıkarmıyorlar. 13. yüzyılda başlayıp 14. yüzyılın bitimine kadar Anadolu’da birçok beylik kuruluyor. Bunların en önemlileri Karaman, Osmanlı, Aydın, Germiyan, Saruhanoğluları. Bg.

Selçuklu Hükümdarı Alaattin, Moğollarla çarpışırken yardımını gördüğü Ertuğrul’a Söğüt’ü verdi. Ertuğrul ölünce kardeşi Dündar ve oğlu Osman vardı. Egemenlik simgeleri olan kılıç, davul ve tuğ Osman’a verilir. Osman’dan sonra gelen oğlu Orhan düzenli ordunun ilk kurucusudur. Orhan zamanında Bursa, İznik ve İzmit alınır. İlk Avrupa seferleri budur.

Kısa bir tarih anlatımından sonra Türk şiirinin eski çağlara değin uzanan kaynaklarına değinelim.

Çin kaynaklarında Türk şiirinin çevirileri görülmektedir. Bundan da anlaşılıyor ki İÖ. 2.yüzyıldan başlayan bir yazılı şiir geleneğimiz var. Yeni belge ve bulgularla daha eski çağlara da uzanılması belki mümkün olabilir.

Ayrıca destanlarda, Göktürk, Uygur yapıtlarında, Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügat-it Türk’ünde de Türk şiiri örneklerine rastlanmaktadır.

Bu şiirlerde Ozanlar çağlarının toplumsal yönlerini de yansıtıyorlardı.

İslamlıktan önce Türk şiirinin ilk örneklerine Uygurlarda rastlanır. Ozan’ı bilinen ilk Türk şiiri Aprın Çor Tigin'in “Bir Sevi Şiiri" dir.

Buradan da anlaşılıyor ki yüzyıllar öncesine dayanan bir şiir geleneğimiz var. Bu gelenek yeni örneklerle beslenerek günümüze kadar gelmiştir.

İşte bu geleneği sürdüren en önemli isimlerden birisi de kuşkusuz Yunus Emre’dir.

Anadolu’daki siyasi karışıklığa son verecek olan Osman 1. Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerini atacaktır. Karahan’lılar İslamlığı onaylayan ilk Türk Devletidir. Türk Yazımının İslam uygarlığındaki ilk yapıtları 6.yüzyılda Karahanlılar da görülür.

İslamlığın onaylanmasından sonra da halk, sözlü halk yazın geleneklerini sürdürmüş, medreselerden yetişenler’ de Arap, İran yazınlarını örnek alarak Divan yazınının oluşmasına önayak olmuştur. İslam Uygarlığındaki Türk yazını; Karahanlılar, Selçuklular, Cengizoğulları, Hindistan Türk Devletleri, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri, Osmanlı İmparatorluğu dönemlerini kapsar.

Bu karmaşıklık döneminde Anadolu insanının beklentisi barış içinde ve kardeşçe yaşamaktı. 13. yüzyılla 16. Yüzyıl başları yağmalar, yakımlar, yıkımlarla geçmiştir. Şuraya buraya saldırmalar, baskınlar, adam kesmeler, asmalar, yokluklar, kuraklık, yarınlara güvensizlik halkı canından bezdiriyordu. Anadolu'nun Sakarya, Konya, Kırşehir bölgelerinde böyle bir kaos ve karışıklık döneminde yaşıyordu Yunus Emre. Oymak örgütünün çözülerek yerleşik düzene geçiş aşamalarında ortaya çıkan siyasal, toplumsal tedirginliği dile getiriyordu şiirlerinde.

Yaşadığı çağla Yunus Emre adeta birbirini bütünler. Yaşantısı üzerine pek ayrıntılı bilgimiz olmayan Yunus Emre 13. yüzyılda yaşananlara adeta Işık tutar:

Uzattı bu halk işi

Gerek erkek eğer dişi

Müslüman olan kişi

İsyan yoluna girmez

Çağının bunalımları bütün içeriğiyle şiirlerine yansır:

Danışman okur tutmaz

Derviş yolunu gözetmez

Bu halk öğüt işitmez

Ne sarp zaman olmuştur

Bütün bu yaşananlar Yunus Emre’yi Tanrı ve insan sevgisine yöneltmiştir.

Bir yandan Anadolu’daki karışıklıklar, siyasal olaylar, Diğer yandan İslam gizemciliğinin etkileri Yunus Emre’nin yolunu belirler.

İçinde yaşadığımız Evrenin gizemi ne? Nerden geldik? Yeryüzü ne? Biz neyiz? Yaşamımızın anlamı ne? Nereye gidiyoruz? Başlangıç ve son nedir?

Bütün bunlar insanlığı ilgilendiren sorunlar.

Yunus’a göre Evren kısaca Tanrının bir yansımasıdır.

Yunus Emre İslam gizemciliğini şiirlerinde insanın gönlünde, özünde, özgün bir biçimde dile getiriyordu. Ona göre Allah, önce aramak gerekirse gönülde aranmalıydı.

Yunus Emre’den önce İslam gizemciliği akımı 13.  yüzyıl başlarında Mevlana’nın kimi Türkçe beyitlerinde, oğlu Sultan Veled' in Türkçe şiirlerinde, az da olsa Ahmet Fakih’ te, Şeyyad Hamza’ nın şiirlerinde yer almıştır. Bu akımı Türkçe söyleyiş ve düşünüş içinde, yaşama, insana bağlı kalarak en iyi işleyen Yunus oldu. Birkaç sözcük ve dizeyle sonsuz bir düşün evreni açıp sergiledi gözlerimiz önüne.

Allah sevgisini, İslam gizemciliği öğretisini, birlikte yaşadığı, acılarını paylaştığı halkın uğuruna kullandı. Tekke şiiri öğretisinin sınırlarını aşarak insana açıldı. Allah sevgisinde bile insanı buldu. Varlık birliği düşünüşüne açıklık getirerek insan, Tanrı, ölüm, varlık, yokluk kavramlarını derin bir sezgi ve oranlamayla işledi. Düşün evrenimizi genişletip aydınlattı.

Uzun yıllar Tapduk Emre’ye kapılanan ozan, onun derslerinde aydınlandı. Konya, Şam, Azerbaycan'ı dolaştı. Mevlana’yla görüştü, Risalet-ün Nushiyye aldı. Mesnevisini 1307 de yazdı. 1325 yılına değin yaşadığı düşünülüyor. Porsuk Çayı’nın Sakarya Nehri'ne döküldüğü yerde Sarıköy’ de dünyaya geldi. Mihalıççık’ta demiryolu kıyısında bir Anıt mezarda Meftun bulunmaktadır.

Yunus Emre’nin Horasan’dan gelerek Karaman’a yerleşen “İsmail Cemaati” nden olduğunu söyleyenler de vardır.

Yunus Emre’nin Selçuklu Medreselerinde eğitim gördüğü rivayet edilmektedir.

Yunus bir şiirinde, Tanrı sevisinde bile insanı bulur. Birbirleriyle tanış olmaya, birbirini tanımaya; kısaca bütün insanları sevgiye ve iyiliğe çağırır.

 

Gelin tanış olalım

İşi kolay kılalım

Sevelim sevilelim

Dünya kimseye kalmaz

 

Cümle yaratılmışa

Bir göz ile bakmayan

Halka müderris olsa

Hakikatte asidir

 

Burada Yunus insanı dil, din, ırk gibi ayrımlar içinde görenlere seslenir.

Yunus bir dizesinde İlim ve bilim okumanın önemine değinir.

 

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Bu nice okumaktır

 

Ve son söz: Yunus’ tan

Bu dünyadan gider olduk

Kalanlara selam olsun

 Yunus Emre,

 

İnsan, doğa sevgisi, kardeşlik ve barış kavramlarının çağına göre düşünülecek olursa en duru Türkçeyle işlendiği şiirlerinde ırk, dil, din ayrımı gözetmeksizin, tüm insanlığa mesajlarını günümüze kadar olduğu gibi gelecekte de ulaştıracak olan büyük bir deha ve güçlü bir  hümanisttir.

Bütün bunların yanında bugüne kadar sırrına ulaşılamayan önemli bir tasavvuf şairi ve âlimdir.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından Resmi Gazetede yayınlanan genelgeyle 2021 yılının “Yunus Emre ve Türkçe Yılı" olarak ilan edilmesi dolayısıyla Birleşmiş Milletler Eğitim,  Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından Yunus Emre’nin ölümünün 700. yılına denk gelen anma ve kutlama yıldönümleri arasına da alınmış bulunuyor.

 “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” nın kutlamalarının 2021 yılında “Bizim Yunus” olarak adlandırılarak, Yunus Emre’nin mirası olan Türkçe'nin öneminin vurgulanması ve medeniyet dili kimliğiyle bilinçli ve doğru olarak kullanımının sağlanması amacıyla ayrıca “Dünya Dili Türkçe” adıyla yurt içinde ve yurt dışında kampanya ve etkinliklerin düzenlenmesine karar verilmesi de Türkçe’ ye verilen önemin göstergesidir. Bu etkinliklerin Türk Dünyası ve Türk’ lerin yaygın bir şekilde yaşadığı Avrupa ülkelerinde bundan sonraki yıllarda da devam ettirilmesi büyük bir önem arz etmektedir.

Bu etkinliklerin yürütülmesinde yurt içinde ve dışında faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşları ve mesleki örgütlerden de yardım ve destek alma imkânı bulunmaktadır. 2021 yılı etkinliklerinin Cumhurbaşkanlığı' nın himayesinde yapılıyor olması ayrıca sevindiricidir.

KAYNAKÇA:

  1. Prof. Dr Laszlo RASONYİ

Tarihte Türkler, Ankara, 1971

  1. Abdullah R. GÜVEN

Yunus Emre, Berfin Yayınları

*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.


 Okunma Sayısı : 1178

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 861379
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.