Mehmet Nuri PARMAKSIZ


mehmetnuriparmaksiz@gmail.com
  Tüm Yazıları

UNUTULMUŞ BİR ŞAİR: ASAF HÂLET ÇELEBİ

“Bir aynada bambaşka zamanlar gördüm

Geçmiş gelecek bir sürü canlar gördüm

Bazen de zamanlarla geçen ömrümde

Bir asra sığarmış gibi anlar gördüm”

                                                                 Asaf Hâlet ÇELEBİ

Hiç unutmam bir gün bir öğrencim yanıma gelip:“Hocam, siz derslerinizde farklı tespitlerde bulunuyorsunuz, bu benim dikkatimden kaçmıyor. Geçenlerde, Asaf Hâlet Çelebi diye bir isimden bahsettiniz ve onun anlaşılamadığını söylediniz. Ayrıca, Behçet Necatigil hakkında da,  şiiri ve sanatı çözümlenebildikten sonra gelecekte ismi en çok anılacak şairlerden birisi olacak dediniz. Peki, ama bu isimler neden bugün çok fazla bilinmiyor?” diye sormuştu. Ona pek uzun olmamakla beraber bir izahat verdikten sonra şöyle dedim: “Sanatçı eserini meydana getirirken çok büyük sancılar çeker, düşünür, araştırır ve herkesten farklı olmaya çalışır. Bu noktadan hareketle “saf şiir”e ulaşanlar devrinde çok fazla anlaşılmazlar. Büyük şiirlere imza atan şairlerin şiirleri devrinde çok fazla anlaşılmaz; ancak üzerlerinden belli bir süre geçtikten sonra onların ne demek istediklerini anlayabiliriz. Gerçek şairlerin şiirleri devrinin hem estetik hem de sanat olarak biraz ilerisinde olan mesajlar taşır. Onların geleceğe dair yaptıkları göndermeleri biz ancak daha sonraları anlayabiliriz. İşte bu yüzden, bu iki isim bizde daha keşfedilmemiş bir cevher olarak değerlerinin anlaşılacağı çağı bekliyorlar.”

Günümüz şiiri içerisinde- her fırsatta- imgeyi ön plana çıkartanların, Asaf Hâlet’i bilmemelerine şaşıyorum. Hilmi Yavuz bir yazısında(1) “ ‘Anlam’ ile ‘İmge’ arasındaki bağıntı, Türkiye’de ilk kez, eğer yanılmıyorsam, Asaf Halet Çelebi tarafından dile getirilmiştir” der ve farklı düşündüğü noktaları açıklar. Tabi bunda biraz da edebiyat tarihçisinin suçu var. Şahsiyetler üzerine yazılar hep aynı şahıslar üzerine olursa, hep aynı kişilerden bahsedilirse, Çelebi gibi cevherlerin üstündeki o toz tabakası bir türlü kalkmaz ve onların tanınmaları da gecikir.

Asaf Hâlet Çelebi, “ bir İstanbul çocuğunun son yüzyılda geçirdiği değişimi, kendi köklerine ve dünyasına bağlı kalarak şiirlerinde orijinal ifadelere kavuşturan ender şahsiyetlerden biridir.” (2)  Şiirlerini ve edebi yazılarını, “Ses, Ağaç, Hamle, Yeditepe, Gün, Büyük Doğu, İstanbul” gibi dergilerde yayınlamış ve sağlığında üç şiir kitabı çıkarmıştır: He (1942), Lâmelif (1945) ve Om Mani Padme Hum (1953). Son şiir kitabında mistik temayüllerin ağır bastığı görülür. Özellikle Om Mani Padme Hum şiirinden dolayı onun Letrist (Harfçi) olup olmadığı tartışma yaratmıştır; ölümünden sonrada bu mesele yazılara konu olmuştur. (3)  Bunlar dışında Mevlâna (1939) ve Molla Câmi (1940) adlı incelemeleri dikkate şayandır. (4)   Fransızcayı ve Farsçayı iyi bilen, Mevlevi kültürüne aşina olan ve İslam tasavvufuna, Şark, Garp ve Uzakdoğu Mistiğine hâkim kültürüyle Asaf Hâlet, kişilik özellikleriyle tam bir İstanbul “Çelebi”sidir.   

Asaf Hâlet’in şiirlerinde, çocukluğunda dinlediği masalların, unutamadığı rüyaların ve bazı hülyaların etkili olduğu görülür. Sanki geçmişi halde yaşayan romantik bir şairdir. (5)    

“Her gün

              karışık rüyalar görürüm

sincabi uykularda

                        hayaller belirir

 ...                              kaybolur

En son gördüğün yüz

                 benim olsun

en son benim uykumda uyu

Rüyaların sonu geliyor galiba

uyanılmaz uykulara dalmak istiyorum” (6)

 Mehmet Kaplan, Asaf Hâlet’in şiirinin “kuvvetini dil, şekil ve ahenkten çok, psikolojik muhtevası ile hayal ve masal unsurlarından” (7)   aldığı kanaatindedir. Bu her şiiri için doğru olmasa da kabul edilebilir bir görüştür. Birçok şiirinde, asonans, aliterasyon, tekrarlar ve kafiyeden özellikle de edebi sanatlardan yararlandığı görülür. Şiirlerinde bir şekil endişesi olmadığını söylemek yanlış olur. Mısraların alt alta dizilişi bile farklıdır onun şiirinde:

Zamanlar içinden göçtüm

Duvarın taşın içinden geçtim

                   Dağı taşı bıraktım

                         sana geldim

“Sabahın sevinci içimde

Bayramın sevinci içimde

Katar

       Katar içinde

Gözüm açık

        gözüm kapalı

            gözüm kapalı

                Götür beni

                    Götür” (8)    

Edebiyatımız şair yönünden her devirde zengindir; ancak şairlerin poetika yayınladıklarına – eleştirilerden çekindikleri için herhalde- pek şahit olmayız. Asaf Hâlet şiirleri hakkındaki eleştirilere İstanbul dergisinde yazdığı “ Benim Gözümle Şiir Davası” adlı altı yazıyla cevap vermiştir. (9)  Şiir görüşleriyle dikkatleri üzerine çeken Asaf Hâlet’in, Necip Fazıl’la da ortak bir yönü vardır. İkisi de poetikasını hadis-i şeriften hareketle açıklamaya çalışmıştır. Asaf Hâlet’in , Necip Fazıl’la ilişkisi Ağaç (1936) dergisinde yayınladığı yazılarla başlar ve o yıllarda herkes Necip Fazıl’dan uzak dururken, o bu dostluğu ölünceye kadarda devam ettirir. Necip Fazıl da Çelebi’nin şiirlerini ölümünden sonra yayınlar ve yıllar sonra arkasından Bâbıâli’de şöyle yazar: “ İstanbul efendisi”, “güzel ve çirkini tayinde usta”. (10) 

29 Aralık 1907’de doğan Asaf Hâlet’i,  15 Ekim 1958’de, 51 yaşındayken, kaybederiz. “Şuuraltının ve Metafiziğin Şairi”nin mezarı, Beylerbeyi, Küplüce Mezarlığı’ndadır.

NÛRUSİYAH

bir vardım
              bir yoktum
ben doğdum
selimi sâlisin köşkünde

sebepsiz hüzün hocamdı
                              loş odalar mektebinde
harem ağaları lalaydı
kara sevdâma
uyudum
        büyüdüm
ve nûrusiyâha ağladım

nûrusiyâha ağladığım zaman
annem sûzudilâra idi
ve babam bir tambur
annem süstü
babam küstü
ama ben niçin hâlâ nûrusiyâha ağlarım
                      nûrusiyâaah
                              nûrusiyâaahhh

                               ŞİİR GÖRÜŞLERİNDEN SEÇMELER

 “Âlim nasıl bu görünen, maddeden ibaret olduğunu sandığı kâinatın sırlarını izâha çalışıyorsa, sanatkârda kendi zaviyesinden ideal bir kâinatın izâhını yapmak sevdasındadır.”

“Şiir kelimelerin bir araya gelmesinden hâsıl olan büyük bir kelimeden başka bir şey değildir.”

“Anlam izafi bir mefhumdur. Bir gazete havadisini, bir riyaziye meselesini, bir insanın hislerini anlamak büsbütün başka şeylerdir.”

“Hayatı tanımaya başladığımız ilk intibalar bizde daima müessir olmuşlardır. Biz onlardaki hikâyeyi unutsak bile o hikâyelerin benliğimizdeki bıraktıkları bu ilk intibaların tesirleri zail olmazlar.”

“Şiirde vuzuh, şairin kudretine olduğu kadar okuyucusunun da ruh imkânlarına, anlayışına, irfanına ve hüsn-i niyetine bağlı bir keyfiyettir.”

“Her şiirin şekli, sedaların arabeski o şiirin vermek istediği umumi havayı en mükemmel şekilde temin edecek olandır. Şu halde buna göre ne kadar şiir varsa o kadar da şiir olması icap   eder.”

“Şiirde şekil denince sadece ses ahengini değil, fakat şiir kompozisyonunu da kasdediyorum.”

“Hece ve aruz kalıplarına bağlanmadan, hece sayıları ve hecelerin kısalığı ve uzunluğundan mümkün olduğu kadar istifade edilebilir ve içi musiki dolu kelimeler seçilebilir.”

“Şiir bütün varlığını musikiye borçlu olmakla beraber komşu sanatlar arasında bünyesine en uygun olanın yine musiki olduğuna, musikinin ifade bakımından çok yardımı oluğuna inanmaktayım.”

“Vezinsiz ve kafiyesiz kelimelerle mükemmel bir musiki yapılabilir. Bu mesele ancak bir doz meselesidir, çok ziyade kullanılır ve yerinde yapılmazsa ziyanlı olur.”

“Şiir bize tıpkı hayatta olduğu gibi müşahhas malzeme ile mücerret bir âlem yaratır.” (11) 

KAYNAKÇA

1-Hilmi Yavuz, “Şiirde İmge ve Anlam Aynı Şey mi?” Zaman Gazetesi, 08.10.2003

2-Mustafa Miyasoğlu, Asaf Hâlet Çelebi, Kültür Bakanlığı Yayınlar, İstanbul 1994, s. 11.

3- Abidin Emre, “Letrizm (Harfçilik), Türk Dili Dergisi,Ocak 1981,Sayı:349

4-Asaf Halet’in Diğer Eserleri: Mevlâna’nın Rubaileri (1939), Konuşulan Fransızca (ders kitabı) (1940), Eşrefoğlu Divanı (İnceleme ve Metin) (1943), Seçme Rubailer (İnceleme ve Derleme) ( 1944), Buddha (Pali Metinlerine Göre-İnceleme ve Seçme Metinler) (1946), Les Roubaiat de Mevlâna Djelal-eddin Roumi ( Fransızca- Paris’te basılmıştır) (1950), Divan Şiirinde İstanbul (İnceleme ve seçme şiirler ) (1953), Naima ( Hayatı, Sanatı, Eseri) (1953), Ömer Hayyam ( Hayatı, Sanatı, Eseri) (1954), Mevlâna ve Mevlevilik ( 1957). Mustafa Miyasoğlu, Asaf Hâlet Çelebi, Kültür Bakanlığı Yayınlar, İstanbul 1994, s. 36.

5-Mehmet Nuri Yardım, Unutulmayan Edebiyatçılarımız, Nesil Yayınları, İstanbul 2004, s.169.

6-Rüyalar, Yeditepe Dergisi, 12 Ocak 1959

7-Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri II ( Cumhuriyet Devri Türk Şiiri), Dergâh Yayınları, İstanbul 2004, ( 13. Baskı), s.173.

8- Sen, Büyük Doğu Dergisi, 21 Mayıs 1954

9- İstanbul Dergisi, Temmuz –Aralık 1954

10- Mustafa Miyasoğlu, Asaf Hâlet Çelebi, Kültür Bakanlığı Yayınlar, İstanbul 1994, s. 14.

11- Mustafa Miyasoğlu, Asaf Hâlet Çelebi, Kültür Bakanlığı Yayınlar, İstanbul 1994, s. 121-156.

*** Köşe Yazarlarımız İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesidir ve telif hakları İLESAM tarafından korunmaktadır. Köşe Yazarlarımızın yazıları izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka bir yerde yayınlanamaz. İzin almadan yazıları kopyalayıp başka yerde yayınlayanlar, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu kapsamında İLESAM'ın kendilerine açaçağı maddi tazminat davasını kabul etmiş sayılır.


 Okunma Sayısı : 1505

Yorumlar

Yorum Yap

Adınız Soyadınız
E-Posta
Girilecek rakam : 572521
Lütfen yukarıdaki rakamları yazınız.